BAHIS HARAM Mı > BAZı KIşILER HER şEYDE BIR
Zar ve tahmine dayanan oyunların oynanması caiz görülmemiştir.
«Tavla oynayan, elini domuzun etine ve kanına batırmış gibi olur." (Müslim, K. eş-Şı'r, 15; İbn Mâce, K. el-Edeb, 43)«Tavla oynayan Allah ve Rasûlünün emrini dinlememiş olur." (Ebû-Dâvûd, K. el-Edeb, 56.)hadislerini göz önüne alan cumhur, tavla oynamanın haram olduğu hükmünü benimsemişlerdir.Said b. el-Müseyyeb'in de dahil bulunduğu bazı din bilginleri ise, hadislerin kumara ait olduğunu, kumarsız tavla oynamanın caiz olduğunu söylemişlerdir.İskambil vb. oyunlarının da tavla gibi olması gerekir. Bunlara düşkünlük göstermemek, kumara âlet etmemek cevaz şartıdır.Oyunların haram olmaması için şu şartlara riayet etmek gerekir:a) Oynamaya dalıp namazı geçirmemek.
b) Kumara âlet etmemek.
c) Oyun sırasında dilini kötü sözlerden sakınmak.Kumar: İslâm kumarı yasaklarken belli bir şeklini kastetmemiş, mana ve neticesini hedef almıştır. Hangi âlet ve metodla oynanırsa oynansın, oyunun —önceden belli olmayan— sonunda taraflardan biri veya birkaçı kâr yahut da zarar edecekse kumar gerçekleşmiş demektir.Ortaya iki taraf onar lira koyup, zar veya oyun kâğıdı ile en büyük rakam ve kozu bulan yirmi liraya sahip olur, diğeri kaybederse kumardır. Birçok kişi aralarında para toplayıp çekilecek kura veya yapılacak yarışma sonunda, içlerinden bir kısmı buna sahip olacak diğerleri kaybedecekse kumardır...
«Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları, şüphesiz şeytan işi pisliklerdir; bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister. Artık bundan vazgeçersiniz değil mi?» (Mâide: 5/90-91)mealindeki âyet kumarı hem haram kılmakta, hem de bu hükmün hikmetlerini sıralamaktadır:
a) Müslüman hayat ve kazancı şansa ve tesadüfe değil, aldığı tedbirler ve verdiği emeğin sonucuna bağlamalıdır.
b) Başkasının malı haramdır; bunu almanın yolu ya —çeşitli şekilleriyle— mübadele veya bağış vb. dir; kumar haksız kazanç yoludur.
c) Kaybeden verdiğine razı görünse bile, kalbinden müteessir bulunduğu ve kazanana kin, düşmanlık duyduğu şüphesizdir.
d) Kaybeden kazanmak, kazanan bu zevki yeniden tatmak için tekrar oynarlar ve bu hal giderek alışkanlık kazandırır, kişiyi kumarcı yapar.
e) Kumar ibâdetlere engel olur.
f) Kumarın zararı ferdlerde kalmaz, topluma sirayet eder; üretime katılmayan, işsiz, güçsüz, kumar oynamakla vakit öldüren kimselerin çoğalmasına sebep olur.Piyango ve Toto: Piyango, spor-toto, müşterek bahis gibi tertib ve oyunlar da kumardır; daha büyük kalabalıkların oynadığı kumardır, kumarın bütün unsurlarını içine almaktadır.Bu oyunları organize eden kurum ve kuruluşların gelirlerinden bazı tesis ve hayır kurumlarının yararlanması, İslâmî açıdan mazeret değildir. Çünkü İslâm, kendi toplumu içinde, menfaat vâdetmeden hayra yardımcı olması mümkün olmayan ferdlerin —nadirleri müstesna— bulunacağını düşünmez. Onun getirdiği devlet, ekonomi, hukuk, toplum ve ahlâk düzeni, hayır kurumlarını yaşatmak için kumar tertibine muhtaç değildir. Müslümanların iyilik ve hayır yapmaları için «Allah rızası», teşvik unsuru olarak yeterlidir.İlave bilgi için tıklayınız:
İnternet üzerinden oynanan şans oyunları kumar mıdır ..
Bahis şirketlerinin kâr mantığında bulduğum bir açık sayesinde hiçbir maçta kaybetmeyen bir sistem geliştirdim. Bu sistem tamamıyla maçın sonucundan bağımsız. Yani maç hangi skorla biterse bitsin, hangi takım kazanırsa kazansın sizin kazancınız değişmiyor. Bir maçta kesin bir biçimde (matematiksel olarak ispatladım.) 1 tl yi 5 tl yapabiliyorum. Bu durumda aracının bir maç olması sonuçtan bağımsız olsa da hala bu kazancın haram olması demek midir? Enteresan gelebilir, bahis şirketleri nasıl böyle bir şeyi atlamış diyebilirsiniz ama ispatı yaparken şunu keşfettim: Onlar kâr etmeye devam ettiği sürece benim sistemim de kâr ediyor. Hissi olarak ya da olasılıksal olarak değil net bir biçimde kesinlikten bahsediyorum. Sadece bu hafta sonu bu sistem ile milyonlarca dolar kazanabilirdim. Ama haram olabilir korkusu ile yapmadım. Cevabınızı bekliyorum.
Sorunuzun ikinci bölümüne gelince: Keşfettiğiniz açık sayesinde sistemden yasal olmayan bir yolla para kazanılacağını siz de gayet iyi biliyorsunuz. Oynanan oyunun kumar olması, onların parasını çalmayı gerektirmez. Bir Müslümanın “içki satıyorlar” diye meyhaneyi, “zina yapıyorlar” diye genelevi soyması nasıl caiz değilse “kumar oynatıyorlar” diyerek kumar şirketlerinin hesaplarını boşaltması da caiz değildir. Bu, açık bir hırsızlık olur. Hırsızlık da tıpkı kumar gibi büyük günahlardan biridir. Asla bu yola tevessül etmeyiniz.
BAHIS OYNAMAK HARAM Mı > ANCAK HOş BIR şEY
Bahis şirketlerinin kâr mantığında bulduğum bir açık sayesinde hiçbir maçta kaybetmeyen bir sistem geliştirdim. Bu sistem tamamıyla maçın sonucundan bağımsız. Yani maç hangi skorla biterse bitsin, hangi takım kazanırsa kazansın sizin kazancınız değişmiyor. Bir maçta kesin bir biçimde (matematiksel olarak ispatladım.) 1 tl yi 5 tl yapabiliyorum. Bu durumda aracının bir maç olması sonuçtan bağımsız olsa da hala bu kazancın haram olması demek midir? Enteresan gelebilir, bahis şirketleri nasıl böyle bir şeyi atlamış diyebilirsiniz ama ispatı yaparken şunu keşfettim: Onlar kâr etmeye devam ettiği sürece benim sistemim de kâr ediyor. Hissi olarak ya da olasılıksal olarak değil net bir biçimde kesinlikten bahsediyorum. Sadece bu hafta sonu bu sistem ile milyonlarca dolar kazanabilirdim. Ama haram olabilir korkusu ile yapmadım. Cevabınızı bekliyorum.
Şans oyunları, kazanma ve kaybetme ihtimalinin olduğu oyunlara denir. Bu bakımdan eğer kazanma ve kaybetme ihtimali varsa, bu oyunlar şans oyunlarına gireceğinden haram kısmına girmektedir. Nitekim iddia denilen şans oyunu da kazanma ve kaybetme şeklinde olan bir oyundur. Hatta kişi kazanacağını kesin olarak bilse bile oynayamaz. Bu bakımdan bu oyunu oynamak caiz değildir.İslam dini, kumarın ve şans oyunlarının azını da çoğunu da haram kılmıştır. Bu bakımdan ister az miktarda bir para ile oynansın, ister çok miktarda olsun, ikisi de haramdır.Boş yere geçen her ânın, pek çok fırsatları da beraberinde götürdüğü kabul etmemiz gereken bir gerçektir. Çünkü insanın vakti dünyanın ömrüne nisbetle çok az ve kısadır. Bu bakımdan, tek bir saniyesi dahi altından daha kıymetli olan zamanın, ebedî hayata nur ve ışık tutacak meşguliyetlerle geçmesi gerekir. Bunun için, mü’minin ibadeti ve işi bir hayır üzere olduğu gibi, geriye kalan zamanı da mânâsız olmamalı, meşru dairede yaşanmalıdır. Tâ ki, bir taraftan kazanırken, diğer yandan kaybetmiş olmasın.Zamanımızda, insanın zamanını katleden o kadar lüzumsuz meşguliyetler vardır ki, bunlardan birçoğu maddî ve mânevî gelişmeye sahip olmadığı gibi, insanı yaratılış hikmetinden uzaklaştırdığı da bir gerçektir. İşte, insan bu çeşit gayesiz ve hedefsiz şeylerden kendisini ne kadar çekip çevirse o derece kâr içinde olur.Belli bir mesai sarf eden ve çalışan insanın dinlenmesi ve istirahat etmesi ne kadar hakkı ise, İslâm'ın yasakladığı sınırı aşmamak şartıyla, bazı oyun ve eğlencelerde bulunmak da mümkün ve normaldir. Ama bu oyun ve eğlencelerin bir ucu, dinimizin haram kıldığı şeyerden birisine yaklaşır ve bulaşırsa, o oyun meşruiyetini kaybetmiş olur.Çeşitli adlarla yapılan “kültürel faaliyetler”de ve “spor müsabakaları”nda aynı şartları aramamız gerekir. Bunlar mubah ve meşru görülen daire içindeyse, haram olduğundan bahsedilemez. Meselâ bu faaliyetlerin bazısı erkek-kız karışık olarak icra edilirse, birtakım dinî mahzurları da beraberinde getireceği açıktır.Çünkü dinen bir kimse ancak kendisine ebedî olarak nikâhı düşmeyen —anne, kız kardeş, hala, teyze gibi— kimselerle yalnız kalabilir, birlikte bulunabilir, elini tutabilir, konuşabilir. Bunun dışında, hayatî bir durum olmadığı müddetçe, bir erkeğin mahremi olmayan bir kadınla; kadının da mahremi olmayan bir erkekle birlikte bulunması, tokalaşması, elini tutması caiz görülmemiştir.Sportif faaliyetlerde de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Namaz geçirilmeyecek, kumara girmeyecek ve vücudun bir başkasına gösterilmesi caiz olmayan yerlerinin açılmasına meydan verilmeyecekse, dinî bir mahzurdan söz edilemez.Dinimiz gerek faydalalığı, gerekse görünüşte bir faydası olmasa da zararsız oluşu bakımından, ok atmak, mızrak kullanmak, güreş, yüzme, koşu ve at yarışları gibi oyunları meşru kılmıştır. Hattâ bunlardan bazıları da sünnettir.Hz. Rukâne’nin Müslüman olmasına, Peygamberimiz ile güreşmesi ve üç defasında da Peygamberimiz (asm)'in kendisini mağlûp etmesi vesile olmuştur.1Yine Peygamberimiz (asm)'in Hz. Âişe (ra) ile yarıştığı, müteaddit defalar onu geçtiği de rivayet edilmektedir.2Keza Peygamberimiz (asm) Habeşlilerin gösterdiği mızrak oyunlarını Hz. Âişe ile birlikte seyretmiş ve bu tip eğlencelerin caiz olduğunu bizzat kendi hayatında göstermiştir.Cihad meydanlarında mücahitlerin yardımcısı olan atı övmüş ve savaştan önce tertiplenen at yarışlarında birinci gelenlere çeşitli armağanlar vererek bu sporu desteklemiştir. Burada esas gaye, cihada hazırlık yapmaktır. Savaş öncesi bir eğitim ve idmandır.Fakat İslâm'ın meşru kıldığı bazı oyun ve eğlencelerde, bugün bazı uygulamalarla helâl dairenin dışına taşılmıştır. Meselâ, güreş, yarış ve yüzmede başkalarına gösterilmesi haram olan yerlerin açılması gibi.Bazı oyunlar da kumara âlet edilmektedir. At yarışları, piyango, spor-toto-loto ve karşılıklı bahis bunlardan bazılarıdır.Piyango ve spor toto gibi oyunlar zaten kumar sayılmaktadır. Zira kumarın bütün özelliklerini içinde taşıyor. Piyango şeklindeki kumarın İslam öncesi Cahiliye devrinde de olduğu bilinmektedir. Onlar oklar üzerine işaretler koyar, oktaki çıkan işarete göre para alırlardı. İslâmiyet kumarın herçeşidini haram kıldığından, piyango da bunların içindedir. Nitekim bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
“Ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzuk durun ki kurtuluşa eresiniz.”3İslâmiyet, ortaya mal ve para konarak oynanacak hiçbir şans oyununa izin vermemiştir. Eğer fakirlere, zayıflara ve düşkünlere yardım edilecekse, bu tip kurumlar kanalıyla olmasına gerek yoktur. İslâm'ın hukuk, toplum ve ahlâk düzeni, kimsesizleri korumak, hayır müesseselerini yaşatmak için kumar tertibine ihtiyaç duymamaktadır. Karşılıklı bahis ve iddialaşmak gibi tertip ve oyunlar da aynı şekilde kumar sayılmaktadır.Meselâ, iki kişi yarışa çıkmadan önce birisi, “Eğer beni geçersen sana şu kadar vereceğim, şayet ben seni geçersem bana şu kadar vereceksin.” derlerse, böyle bir bahis kumara girer. Ancak tek taraflı olursa caiz olur. Yani taraflardan birisi,”Beni geçersen sana şu kadar vereceğim, fakat ben seni geçersem sen bana birşey verme.” der ve anlaşırlarsa, böyle bir iddia meşrudur. Bu parayı alan kimsenin onu kullanması caizdir.Top oyunlarında da, namazın geciktirilmesine veya terkine, başkalarına gösterilmesi caiz olmayan yerlerin açılmasına meydan verilmediği, vücudun yaralanmasına ve sakatlanmasına sebep olmadığı müddetçe bir mahzurdan söz edilemez. Bu hususlardan birisi söz konusu olunca meşru olmaktan çıkar.Dipnotlar:
1. Tirmizî, Libas: 42.
2. İbni Mace, Nikâh: 50.
3. Mâide, 5/90.(Mehmed Paksu, İbadet Hayatımız-1)
IDDIAYA GIRMEK HARAM Mı > CASINO SITELERI ÜYELIK BONUSU
Karşılıklı bir iddialaşma olmadığı için, bu şekilde oynamak haram değildir.Boş yere geçen her anın, pek çok fırsatları da beraberinde götürdüğü kabul etmemiz gereken bir gerçektir. Çünkü insanın vakti dünyanın ömrüne nisbetle çok az ve kısadır. Bu bakımdan, tek bir saniyesi dahi altından daha kıymetli olan zamanın, ebedî hayata nur ve ışık tutacak meşguliyetlerle geçmesi gerekir. Bunun için, müminin ibadeti ve işi bir hayır üzere olduğu gibi, geriye kalan zamanı da manasız olmamalı, meşru dairede yaşanmalıdır. Ta ki, bir taraftan kazanırken, diğer yandan kaybetmiş olmasın.Zamanımızda, insanın zamanını katleden o kadar lüzumsuz meşguliyetler vardır ki, bunlardan birçoğu maddi ve manevi gelişmeye sahip olmadığı gibi, insanı yaratılış hikmetinden uzaklaştırdığı da bir gerçektir. İşte, insan bu çeşit gayesiz ve hedefsiz şeylerden kendisini ne kadar çekip çevirse o derece kâr içinde olur.Belli bir mesai sarf eden ve çalışan insanın dinlenmesi ve istirahat etmesi ne kadar hakkı ise, İslam'ın yasakladığı sınırı aşmamak şartıyla, bazı oyun ve eğlencelerde bulunmak da mümkün ve normaldir. Ama bu oyun ve eğlencelerin bir ucu, dinimizin haram kıldığı şeylerden birisine yaklaşır ve bulaşırsa, o oyun meşruiyetini kaybetmiş olur.Namaz ve ibadetlere engel olmamak ve harama girmemek şartıyla, oyun oynamak caizdir.
Şans oyunları, kazanma ve kaybetme ihtimalinin olduğu oyunlara denir. Bu bakımdan eğer kazanma ve kaybetme ihtimali varsa, bu oyunlar şans oyunlarına gireceğinden haram kısmına girmektedir. Nitekim iddia denilen şans oyunu da kazanma ve kaybetme şeklinde olan bir oyundur. Hatta kişi kazanacağını kesin olarak bilse bile oynayamaz. Bu bakımdan bu oyunu oynamak caiz değildir.
IDDAA HARAM Mı > HOW MANY IT IS
Piyango ve spor toto gibi oyunlar zaten kumar sayılmaktadır. Zira kumarın bütün özelliklerini içinde taşıyor. Piyango şeklindeki kumarın İslam öncesi Cahiliye devrinde de olduğu bilinmektedir. Onlar oklar üzerine işaretler koyar, oktaki çıkan işarete göre para alırlardı. İslâmiyet kumarın her çeşidini haram kıldığından, piyango da bunların içindedir. Nitekim bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
Boş yere geçen her ânın pek çok fırsatları da beraberinde götürdüğü kabul etmemiz gereken bir gerçektir. Çünkü insanın vakti dünyanın ömrüne nisbetle çok az ve kısadır. Bu bakımdan, tek bir saniyesi dahi altından daha kıymetli olan zamanın, ebedî hayata nur ve ışık tutacak meşguliyetlerle geçmesi gerekir. Bunun için, mü’minin ibadeti ve işi bir hayır üzere olduğu gibi, geriye kalan zamanı da manasız olmamalı, meşru dairede yaşanmalıdır. Tâ ki, bir taraftan kazanırken, diğer yandan kaybetmiş olmasın.Zamanımızda, insanın zamanını katleden o kadar lüzumsuz meşguliyetler vardır ki, bunlardan birçoğu maddî ve mânevî gelişmeye bir sahip olmadığı gibi, insanı yaratılış hikmetinden uzaklaştırdığı da bir gerçektir. İşte, insan bu çeşit gayesiz ve hedefsiz şeylerden kendisini ne kadar çekip çevirse o derece kâr içinde olur.Belli bir mesai sarf eden ve çalışan insanın dinlenmesi ve istirahat etmesi ne kadar hakkı ise, İslâm'ın yasakladığı sınırı aşmamak şartıyla, bazı oyun ve eğlencelerde bulunmak da mümkün ve normaldir. Ama bu oyun ve eğlencelerin bir ucu, dinimizin haram kıldığı şeyerden birisine yaklaşır ve bulaşırsa, o oyun meşruiyetini kaybetmiş olur.Çeşitli adlarla yapılan “kültürel faaliyetler”de ve “spor müsabakaları”nda aynı şartları aramamız gerekir. Bunlar mubah ve meşru görülen daire içindeyse, haram olduğundan bahsedilemez. Meselâ bu faaliyetlerin bazısı erkek-kız karışık olarak icra edilirse, birtakım dinî mahzurları da beraberinde getireceği açıktır.Çünkü dinen bir kimse ancak kendisine ebedî olarak nikâhı düşmeyen —anne, kız kardeş, hala, teyze gibi— kimselerle yalnız kalabilir, birlikte bulunabilir, elini tutabilir, konuşabilir. Bunun dışında, hayatî bir durum olmadığı müddetçe, bir erkeğin mahremi olmayan bir kadınla; kadının da mahremi olmayan bir erkekle birlikte bulunması, tokalaşması, elini tutması caiz görülmemiştir.Sportif faaliyetlerde de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Namaz geçirilmeyecek, kumara girmeyecek ve vücudun bir başkasına gösterilmesi caiz olmayan yerlerinin açılmasına meydan verilmeyecekse dinî bir mahzurdan söz edilemez.Dinimiz gerek faydalalığı, gerekse görünüşte bir faydası olmasa da zararsız oluşu bakımından, ok atmak, mızrak kullanmak, güreş, yüzme, koşu ve at yarışları gibi oyunları meşru kılmıştır. Hattâ bunlardan bazıları da sünnettir.Hz. Rukâne’nin Müslüman olmasına, Peygamberimiz (asm) ile güreşmesi ve üç defasında da Peygamberimizin kendisini mağlûp etmesi vesile olmuştur.1Yine Peygamberimiz (asm)'in Hz. Âişe ile yarıştığı, müteaddit defalar onu geçtiği de rivayet edilmektedir.2Keza Peygamberimiz (asm) Habeşlilerin gösterdiği mızrak oyunlarını Hz. Âişe ile birlikte seyretmiş ve bu tip eğlencelerin caiz olduğunu bizzat kendi hayatında göstermiştir.Cihad meydanlarında mücahitlerin yardımcısı olan atı övmüş ve savaştan önce tertiplenen at yarışlarında birinci gelenlere çeşitli armağanlar vererek bu sporu desteklemiştir. Burada esas gaye, cihada hazırlık yapmaktır. Savaş öncesi bir eğitim ve idmandır.Fakat İslâm'ın meşru kıldığı bazı oyun ve eğlenceler de bugün bazı uygulamalarla helâl dairenin dışına taşılmıştır. Meselâ, güreş, yarış ve yüzmede, başkalarına gösterilmesi haram olan yerlerin açılması gibi.Bazı oyunlar da kumara âlet edilmektedir. At yarışları, piyango, spor-toto-loto ve karşılıklı bahis bunlardan bazılarıdır.Piyango ve spor toto gibi oyunlar zaten kumar sayılmaktadır. Zira kumarın bütün özelliklerini içinde taşıyor. Piyango şeklindeki kumarın İslam öncesi Cahiliye devrinde de olduğu bilinmektedir. Onlar oklar üzerine işaretler koyar, oktaki çıkan işarete göre para alırlardı. İslâmiyet kumarın her çeşidini haram kıldığından, piyango da bunların içindedir. Nitekim bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
“Ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzuk durun ki kurtuluşa eresiniz.”3İslâmiyet, böylece ortaya mal ve para konarak oynanacak hiçbir şans oyununa izin vermemiştir. Eğer fakirlere, zayıflara ve düşkünlere yardım edilecekse, bu tip kurumlar kanalıyla olmasına gerek yoktur.İslâm'ın hukuk, toplum ve ahlâk düzeni, kimsesizleri korumak, hayır müesseselerini yaşatmak için kumar tertibine ihtiyaç duymamaktadır.Karşılıklı bahis ve iddialaşmak gibi tertip ve oyunlar da aynı şekilde kumar sayılmaktadır. Meselâ, iki kişi yarışa çıkmadan önce birisi, “Eğer beni geçersen sana şu kadar vereceğim, şayet ben seni geçersem bana şu kadar vereceksin.” derlerse, böyle bir bahis kumara girer. Ancak tek taraflı olursa caiz olur. Yani taraflardan birisi,”Beni geçersen sana şu kadar vereceğim, fakat ben seni geçersem sen bana bir şey verme.” der ve anlaşırlarsa, böyle bir iddia meşrudur. Bu parayı alan kimsenin onu kullanması caizdir.Top oyunlarında da, namazın geciktirilmesine veya terkine, başkalarına gösterilmesi caiz olmayan yerlerin açılmasına meydan verilmediği, vücudun yaralanmasına ve sakatlanmasına sebep olmadığı müddetçe, bir mahzurdan söz edilemez. Bu hususlardan birisi söz konusu olunca meşru olmaktan çıkar.Dipnotlar:
1. Tirmizî, Libas: 42.
2. İbni Mace, Nikâh: 50.
3. Mâide, 5/90.
(bk. Mehmed PAKSU, İbadet Hayatımız-I)